23 Nisan 2011 Cumartesi

“İyi Olma Sanatı”

Eğer hasta olmak istemiyorsan Duygularını anlat.  Saklanan veya baskılanan heyecan ve duygular gastrit, ülser, bel fıtığı, bel ağrıları gibi hastalıklara yol açar. Zamanla, duyguların bastırılması kansere dönüşür. Öyleyse, sırlarımızı, hatalarımızı birileriyle paylaşmalıyız!
Diyalog, konuşma, kelime çok güçlü birer ilaç ve mükemmel birer terapidir!

Eğer hasta olmak istemiyorsan Karar Vermelisin.. Kararsız kişi güvensiz, endişe ve ıstırap içinde olur. Kararsızlık, sorunları, endişeleri ve çatışmaları çoğaltır. İnsanlık tarihi kararlardan oluşur.
Karar vermek, diğerlerinin kazanması için vaçgeçmeyi ve avantajları
kaybetmeyi kesinlikle bilmektir. Kararsız kişiler mide rahatsızlığı, sinir hastalıkları ve cilt sorunlarının kurbanıdırlar.

Eğer hasta olmak istemiyorsan Olduğundan Farklı Yaşama.
Gerçeği saklayan, rol yapan, her zaman mutlu olduğu görüntüsü veren, mükemmel görünmek isteyen kişi tonlarca ağırlığı biriktirmektedir. Ayağı kilden olan bronz bir heykeldir.
Aldatıcı görünerek yaşamak kadar sağlık için kötü bir şey yoktur.
Kaderleri ilaç, hastane ve acıdır.

Eğer hasta olmak istemiyorsan Kabullen. Reddedicilik ve kendine saygı eksikliği, kendimizi kendimize yabancılaştırır. Kendimizle barışık olmak sağlıklı yaşamın anahtarıdır. Bunu kabul etmeyenler kıskanç, taklitçi, aşırı rekabetçi ve yıkıcı olurlar. Eleştirileri kabullen...  Bu bilgelik, akıllılık ve terapidir.

Eğer hasta olmak istemiyorsan Çözümler Bul...  Olumsuz kişiler çözüm bulamazlar ve sorunları büyütürler. Üzülmeyi, dedikoduyu ve kötümserliği tercih ederler. Karanlığı kovmak için kibrit yakmalı.
Arı ufacıktır fakat varolan en tatlı şeylerden birisini üretir. Biz ne düşünüyorsak oyuz. Olumsuz düşünce, hastalığa dönüşen negatif enerji üretir.

Eğer hasta olmak istemiyorsan Güven...  Güvenmeyen kişi iletişim kuramaz, açık değildir, derin ve sağlam ilişkiler geliştiremez, gerçek arkadaşlıkları nasıl kurabileceğini bilemez. Güven olmadan, bir ilişki de olamaz. Güvensizlik sendeki inancın azlığıdır.

Eğer hasta olmak istemiyorsan Hayatı Üzgün Yaşama. Mizah. Kahkaha. Huzur. Mutluluk. Bunlar sağlığa güç verir ve daha uzun bir yaşam getirir. Mutlu kişi yaşadığı çevresini geliştirir. "İyi mizah bizi doktorun elinden korur". Mutluluk sağlık ve terapidir.

19 Nisan 2011 Salı

İşgal Derinleşiyor…

İnternetajans.com da Zahide UÇAR güzel bir yazı yazmış, birlikte okuyalım ;

Bu seçimde Türkiye’nin işgali ve bölünmesi oylanacak. Türkiye’nin işgal edilmesine aracılık yapanlar iktidara gelsin mi, gelmesin mi diye oylanacak? Ülke bölünsün mü bölünmesin mi diye oylanacak.
Türk halkına “Ulus devlet bitti” diyen riyakarların Kürtlere ulus devlet kurma çabası oylanacak!!..

Irak ve Afganistan’da batağa saplanan ve çok fazla para harcamak durumunda kalan şeytanın çocukları, işgal için yeni bir yöntem buldu. Kendi içlerinde besledikleri ihanet şebekeleri ile ülkeleri “kansız” işgal etme yöntemi... Ne de olsa din, demokrasi, insan hakları sosuyla hazırlanan ihanet yemeğini yemeye hazır, kendini sistem içinde dışlanmış hisseden yığınlaşmış kitleler var.
İşgal edilmiş bir ülkede özgür basın olur mu? Olmaz!.. Zaten bizde de yok!.. İşgal altındaki bir ülkede halkı aydınlatan, öncü olan gazeteci, aydın tutuklanır mı? Tutuklanır. Zaten bizde de tutuklandı. İşgal altındaki bir ülkenin askeri esir edilir mi? Edilir. Bizimkiler de Silivri-Hasdal zindanlarına tıkıldı.

Irak'ta 3 bin civarında aydın, bilim adamı, araştırmacı, doktor öldürüldü. Binlercesi ülkeden kaçtı, çok sayıda insan kayıp... 2003 işgal yılında Irak'ta 45 bin bilim adamı var. Bugün bu 45 bin kişiden kimse kalmadı. Bazıları öldürüldü, bazıları ülkeden kaçtı ya da kaçırıldı. Aydını, bilim adamı yok edilen ülkenin hafızası silinir. Amaç zaten budur!..

İşgal edilen bir ülkenin haberleşmesi, bankaları ele geçirilir. Bizimkine “özelleştirme” kılıfı uyduruldu.
İşgalci ülke girdiği ülkenin bütün zenginliklerini talan eder. Bizde kibarlık yapıp(!) borsa ve kredi yöntemiyle soyuyorlar. Sekiz yılda yurt dışına çıkan para 54 milyar dolar.. Bizim vatandaşımız fakirleşirken birileri zenginleşiyor.
İşgalci ABD askerlerinin yerini F tipi imamın ordusu aldı.
Tarım arazilerimiz “yasa kılıfıyla” ele geçirildi. Çiftçilerimize “ekme” yasağı geldi. İşgal edildiklerini anlamasınlar diye de hektar başı para dağıtıldı. Savaşsız yabancılara ne kadar toprak verdik biliyor musunuz? 54.5 milyon metre kare. Daha yabancı bankaların ipotek ettiği tarım arazilerinden bahsetmiyoruz bile.

Maden yasası denilen “işgal yasası” ile maden yatakları küresel sermayenin tekeline verildi.

Sıra sularımızın işgaline gelmişti, ona da bir kılıf bulundu: “HES!..” Şehirlerimiz, varoşlarımız yerli işgal güçlerinin “beyin tecavüzünden" ahmaklaşmışken, köyler dereler birliğini kurdu, onurlu bir mücadele başlattı. Direnen köylülerimizi Mehmet Ali Birand henüz “vahşi” olarak nitelemedi ama direniş uzarsa vahşi(!) diye haber yapması ihtimal dahilindedir.

Amerika’dan görev aldığını söyleyen bir zat Türkiye Cumhuriyeti’ne başbakan yapıldı. Böylece 22 İslam ülkesinin bölünmesinde görev almış oldu. Diyarbakır’ı yıldız yapma ”planlanan Kürt-Yahudi-Ermeni karışımı bir devletinin yıldızı olsa gerek” sözü verdi. Ödül olarak önce Diyarbakır belediye başkanı küfrü bastı. Başbakan olmayı asıp-kesmek olarak algılayan ileri demokrasi(!) mucidi başvekil gıkını çıkartamadı.

“Seçilme illizyonu” ile okyanus ötesinden atanmanın böyle küçük(!) sıkıntıları oluyor demek ki… BOP Eşbaşkanı diyenleri şerefsizlikle suçladı, “ispat edin her şeye varım” dedi. 34 ayrı yerde bop eşbaşkanı olduğunu söylediği konuşmasını verdiler, sağıra yattı.
Küresel sermaye Türkiye’yi kansız işgal etti. İşgal için Türkiye Büyük Millet Meclisini Truva atlarıyla işgal etmesi yetti. İmamın Ordusu "koynunda haç”ıyla silahlı gücü oldu. Direnemeyen Nato Paşaları “esir” alınan askerlerini son Beni Ahmer hükümdarı Ebu Abdullah Muhammed gibi kayanın ardından, “pardon” karargahtan seyretti. Sehven hukukuna “saygıya yatıp” durumu idare ettiler.
İşgal güçlerinin komutanı işgal ettiği ülke içinde korumasız gezebilir mi? Gezemez!.. Bizimki de gezemiyor zaten. Koruma ordusuyla “yiğitlik(!)” taslıyor. Ve eşbaşkan “ben yargının işine karışmam, yargı benim işime karışmasın” gibi bir ortaçağ söylemine imza atıyor. Aslında bir anlamda doğru söylüyor. İşgaline önayak olduğu ülkenin yargısını yerden yere vuran işgal komutanı, yargıdaki gül devrimini gerçekleştirdiği için yargının işine karışmasına gerek kalmamıştır!.. Altın tabak içinde küresel sermayeye sunduğu ülkenin yargısı kendisine karışacak değildir herhalde(!)..
İşgal edilen ülkemizde sorulacak sorular kiralık gazetecilerin eline verilip “soru sormuş gibi” yaptırılıyor.

Yeterince muhabir kiralamak zor olduğu için haberleri “koynunda HAÇ olan imamın” haber ajansları ve büyük oranda imamın ordusunca işgal edilmiş A.A. veriyor. Tabii sözde haberlerle halkın “beyin iğfali” gerçekleştiriliyor.
Ve giderek işgal derinleşiyor. Vurmayı planladıkları son darbe için 12 Haziran bekleniyor. Üstelik yeni işgal oyununa Yeni CHP de dahil oluyor. Yeni CHP ile çıkartmayı planladıkları yeni AB-D yasasını “geniş mutabakatla çıktı" kılıfı uydurularak halka yutturulacak(!)..

Yeni CHP Açılımı:
Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Şartı’na konulan çekinceleri kaldıracak, yerel yönetimler reformu yapacağız.
Dersim arşivlerini açacağız.
Talep eden herkese anadilde öğretim sağlanacaktır.

Hiç düşündünüz mü? Aydınlar Türk Devletine kurulan tuzakları halka anlattığı için tutuklanırken, muhalefet bu görevi yeterince neden yerine getirmedi? Kaldı ki onlar çok daha fazla bilgiye sahipler. Onlar ülke için neden bizler kadar endişe duymuyor? Ve neden yeterince muhalefet görevlerini yapmıyor? Hatırlayın geçmiş seçim ve referandumu.. Muhalefet ülkeyi eşbaşkan kadar bile neden gezmedi? Bir şüphem vardı; “muhalefet küresel oyunu biliyor ve bu oyuna dolaylı şekilde gerçek muhalefet yapmayarak ortak oluyor.” Yaratılan suni gündemleri ve bu suni gündemlere muhalefetin balıklama atlamasını iyi düşünün. Önceki akşam Yaşar Okuyan ile konuştuk. Bu şüphemi söylediğimde “evet” diye onayladı ve aynı şüpheyi ben Ulusal kanalda birkaç defa dillendirdim dedi.

Bir başka vahim olayı dillendirdi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’nun, Meclis’te Hakikat Komisyonu kurulması yönündeki önerisinden bahsetti. Sonra; “CHP zaten faili meçhuller araştırılsın diye mecliste birçok defa önerge verdi, AKP reddetti. Hakikat Komisyonu Kurulması önerisi devlete kurulan bir tuzaktır. Bu komisyon kurulursa Atatürk’e kadar giden bir yargılama süreci başlar. Bastırılan isyanlar ‘Dersim gibi’ yargılanır. Güneydoğu’da görev yapan komutanlar yargılanır ve bu yargılama Uluslar arası mahkemeye taşınır. Zaten Güneydoğulu avukatlar ceza mahkemesine Türkiye aleyhine dava açacaklarını söyledi" dedi.
Benim zihnim hemen 2005 veya 2006 da Hulki Cevizoğlu’nun yaptığı bir programa gitti. Daha o zaman Güneydoğu’da görev yapan komutanların gelecekte AB mahkemelerinde yargılanabileceğini söylemişti.

Demek ki eşbaşkan Dersim fitilini boşuna ateşlememiş. Eşbaşkan bu ülkenin başbakanı olsa Türkiye’yi “sanık” sandalyesine oturtmazdı. "Türkiye Ermeni Soykırımı yaptı" diye karar alan Avrupa Parlamentosu (AP), Dersim konusuna da el atmıştı(!).. Seyit Rıza ve Şeyh Sait’e olmayan itibarlarını iade etme çalışması da sinsi bir projenin ürünü demektir. Aslında Seyit Rıza ve Sait’e itibar hediye etmeye çalışırken kendilerini de aklamış oluyorlar. Öyle ya, onlar yabancı istihbaratların maşasıydı, bunlar ABD’nin eşbaşkanı. Üstelik eşbaşkan dinler arası diyalog ambalajı ile Anadolu’yu Hristiyanlaştırma projesine de eşbaşkanlık yapıyor. Kendileri için suç görmedikleri fiilleri Şeyh Sait ve Seyit Rıza için niye görsünler ki?
Eğer Hakikat Komisyonu kurulur ve planladıkları gibi Uluslar arası mahkemeye taşınırsa, Atatürk’ten başlayarak Kazım Karabekir’e kadar taşınırsa, emperyalist devletler sadece ülkeyi bölmekle kalmaz, Kurtuluş savaşımızdaki yenilginin de intikamını da alır. Kurtuluş Savaşı komutanları uluslar arası mahkemede yargılanırsa Türkiye Cumhuriyeti Devleti de tartışmalı hale getirilir.
AKPM Sosyalist Grup Başkanı Andreas Gross’un öğle yemeğinde bir araya geldiği Erdoğan’ın “Anayasanın Türklük vurgusu yapan ilk 3 maddesine ihtiyaç kalmadı” dediğini açıkladı.(yeniçağ gazetesi)

İşte o 3 madde:
1)Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
2) Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.
3) Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı şekli kanunda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli marşı "İstiklal Marşı" dır.
Başkenti Ankara'dır.

CHP’nin İstanbul milletvekili adayı olan Soros elemanı Binnaz Toprak da anayasadan Türk adının çıkarılmasını istemiş.

Mustafa Akyol da “gençliğe hitabe kaldırılmalı” diyor. Kimdir Mustafa Akyol? Taha Akyol’un oğlu. Taha Akyol’un dedesi Boğazlıyan Kaymakamı aleyhinde şahitlik yapmıştır. Yani Ermenilere yaranmak için asılan Milli şehidimiz Kemal Bey aleyhinde şahitlik yapan kişinin torunları bunlar. Taha Akyol kitabında dedesi ile övündüğünü yazıyor.
Hep söylüyorum: ”İhanet genetiktir!!.” Bu cümleme Kıbrıs’tan bir örnek vereyim:
Çatışmaların olduğu dönemde Rumlar için çalışan bazı Türkler o dönemde öldürülür. İçlerinde küçük çocuğu olanlar vardır. Çocukları babasının utancını yüklenmesin diye babalarının şehit olduğu söylenir. Bunu anlatan TMT’ciler diyorlar ki; “işte o çocuklar şimdi Rumcu kesildi. Türk Ordusunu Kıbrıs’ta istemiyor.” Ne kadar ilginç değil mi?

Ülkemizde de Hüsnüdiyanis, Şeyh Sait gibilerin torunları dedelerinin yarım bıraktığı yerden devam ediyor… Cumhuriyet bunları Yecüc-Mecüc misali karanlık dehlizlerine tıkmıştı. Tayyiban ve CİA ortaklığı bu karanlık dehlizin kapağını açtı. Şimdi her biri Türk Milletini yok etmek için akın akın geliyor. Ve biz, bu yecüc-mecüc takımını o çıktıkları karanlık dehlize yeniden tıkacağız. Hiç şüpheniz olmasın!!.

SEÇİME GELİNCE
Aydın Ayaydın gibilerin aday yapıldığı ama Onur Öymen gibi donanımlı ve dış siyaseti iyi bilen bir kişinin aday yapılmadığı bir CHP… Soros’un kızları, Derviş’in elemanları…
MHP Ümit Özdağ gibi donanımlı bir insanı, Özcan Yeniçeri gibi kalemiyle vatan mücadelesi yapan bir gazeteciyi geri sıralarda aday gösterdi. Zamanında Kemal Çapraz’a da aynı şeyi yapmıştı. Kemal Çapraz vefat ettiğinde bütün Türk Dünyası Çuvaş Türklerine kadar mezarı başında idi ve Türk Devletlerinde “Türk Dünyasının başı sağ olsun” manşetleri atıldı. Merak ediyorum, kendileri vefat ettiğinde başlarında kim olacak? Ağızlarına almadıkları Kerkük Türkleri mi, Uygur Türkleri mi?

Murat Başeskioğlu’nu liste başı yapmış Devlet Bey. Hayırlı olsun(!)… AKP’nin onca rezil yasalarında imzası olan Başeskioğlu’nu… ANAP’ta vekil olduğu dönem de Kastamonu’da görev yapan Kastamonu’lu tertemiz bir müdürü Nurhan Tekinel ile beraber görevden aldılar. Yerine müteahhitten kadın isteyen bir adamı getirdiler. Aldıkları arkadaş MHP’liydi. Murat Bey’e; “sen de MHP’lisin, ben de dediğinde Murat Bey; “artık ben ANAP’lıyım, sen MHP’li demiş.
Bilmem başka bir şey anlatmaya gerek var mı?
Ayrıca MHP haftada kaç gün dükkan açıyor(!)? Parti değil müzayede salonu sanki… PKK meclise giriyor ama MHP hala kıyamet koparamıyor, yazık!!.

Değerli okur; Engin Alan, İlhan Cihaner, Haberal gibi adaylara oylarınızla destekleyin. Bu adayların dışında ki yerlerde “Atatürk’te buluşalım” platformunu destekliyorum. Aday olmayan illerde AKP dışında vatansever hangi aday varsa ona oy verin. Bu da parti merkezlerinde aday belirleyen ve bizleri mecbur kılan siyasete ders olur!!

Not: Elimde Sevgili Eren Erdem’in “Abdestli Kapitalistler" kitabı var. Müthiş bir kitap, elinizden bırakamıyorsunuz. Emevi, emperyal işbirliği ile Kur-an’a örtülmeye çalışılan kirli örtüyü yırtıp adeta sahiplerinin suratına çarpıyor. Allah(c.c.) ve Peygamberimize din adı altında attıkları iftiraları ifşa ediyor. Bu kitabı mutlaka alıp okuyun.


Zahide UÇAR, 17 Nisan 2011, İnternetajans.com
Z_eucar@yahoo.com.tr

18 Nisan 2011 Pazartesi

Arkadaş ile Dost arasında ki fark

Arkadaş evinize geldiğinde misafir gibi davranır
Dost geldiğinde buzdolabını açıp... istediğini alır

Arkadaş senin ağladığını görmez
Dostunun omuzu ise senin gözyaşlarınla ıslanır

Arkadaş davetine katılınca bir paket hediye ile gelir
Dost sana yardım etmek için erken gelir; toparlanman için geç gider

Arkadaş, onu o yattıktan sonra ararsan rahatsız olur
Dost neden bu kadar geciktiğini sorar, derdini anlatmak için

Arkadaş bir kavgadan sonra her şeyin bittiğini düşünür
Dost ise tekrar arar

Arkadaş senin daima onun arkanda olmanı ister
Dost ise her zaman senin arkandadır ...

Arkadaş zaaflarınızı öğrenir ve onları kullanabilir
Dost zevklerinizi öğrenir ve onlara hitap eder

Arkadaş zayıflıklarınızı bilirse başınıza kakar
Dost zayıflıklarınızı bilirse örtmeye çalışır

Arkadaş sizi ikinci görmek ister
Dost ikinciniz olmaktan şeref duyar

Arkadaş sıkıntınız olmadığında yanınızdadır
Dost sıkıntınız olduğunda size koşar

Arkadaşlarınıza siz huzur vermeye çalışırsınız
Dostlarınız size huzur vermeye çalışır

Arkadaş bu metni okur, gülüp geçer,
Dost okur ve dostlarına yollar…

Öykü

"Öykümüz, Herkes, Birisi, Herhangi Biri ve Hiç Kimse adlı dört kişi hakkında...

Yapılması gereken önemli bir iş vardı.

Ve Herkes, Birisi'nin bu işi yapacağından emindi.

Gerçi işi Herhangi Biri de yapabilirdi.

Ama Hiç Kimse yapmadı.

Birisi buna çok kızdı...

Çünkü iş Herkes'in işiydi.

Herkes, Herhangi Biri'nin bu işi yapabileceğini düşünüyordu;
Ama Hiç Kimse, Herkes'in yapamayacağının farkında değildi.

Sonunda Herhangi Biri'nin yapabileceği bir işi, Hiç Kimse yapmadığı için, Herkes, Birisi'ni suçladı."

13 Nisan 2011 Çarşamba

Babanız yaşıyorsa hala çocuksunuz demektir.

çınar_20382

Babanız yaşıyorsa hala çocuksunuzdur. Bu harika.
İnsan babası ölünce büyüyor çünkü.
Yalnız başına kalıyorsunuz o zaman artık.
Çocukken her şeyi bilen, herkesten güçlü olan babamız biz büyüdükçe küçülüyor.

Zamanını tamamlamış ve geçmişte kalmış bir yaşlı olarak kendi köşesinden bize bakıyor. Uzakta olsa da, bize dokunamasa da...
Usandıracak kadar ayrıntılı sorularla hayatı öğrendiğimiz, her şeyi bilen babamızın sorularıysa biz büyüdükçe artık bize sıkıcı gelmeye başlıyor. Müdahale etmese, soru sormasa ne iyi olur dediğimiz zamanlar çok oluyor artık. Biz ondan daha iyi biliyoruz ya her şeyi. Zaman artık onun zamanı değil ya... Teknoloji gelişti ya... Her şey değişti ya...

Oysa ne zaman ki babanızı kaybediyorsunuz, işte o zaman gerçekten büyüyorsunuz. Çünkü çınarın gölgesi yok artık üzerinizde. Sizi fark etmediğiniz halde yağmurdan, güneşten koruyormuş meğer o gölge. Siz de aile kuruyorsunuz, baba oluyorsunuz, sizin de gölge yaptığınız ve koruduğunuz birileri oluyor ama o gölgeyi çok arıyorsunuz.

Babanız öldüğünde büyüyorsunuz. Artık soru soracağınız, öğreneceğiniz, azarını duyacağınız, takdirini alacağınız, akşam eve dönerken yolunu gözleyeceğiniz, korkacağınız bir babanız yoksa büyüyorsunuz. Yarınınızdan sorumlu tuttuğunuz, her istediğinizi almak zorunda olan o kişi yoksa artık... Hep sessiz ağlayan, suskun seven, en zor dönemde bile yıkılmaz görünen,sırtınızı dayadığınız çınar ağacınız yoksa artık... Büyüyorsunuz o zaman işte.
Savaşın ortasında komutansız kalmaktır, babasız kalmak.

Kaç yaşınızda olursanız olun babanız yaşıyorsa hala çocuksunuzdur...

Tüm babalara uzun ömürler dilerim …